SOSYAL GÜVENLİĞİN GELİŞİMİ (I) Değerli okurlar; SOSYAL GÜVENLİĞİN ülkemizdeki gelişimine gelince CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEM ve CUMHURİYET DÖNEMİ olarak iki dönemde incelemek daha doğru olur kanısındayım. CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEM; Sosyal Güvenlik fikri Türk tarihinin çok eski devirlerinde mevcuttu. Göktürk yazıtlarında, İkinci Göktürk devletinin kuruluşunu anlatırken, “Çıplak halkı giydirdim, yoksul halkı zengin ettim, milletimi kaygısızca yaşayacak hale getirdim.” Diyen Bilge Kağan, atalarımızın sosyal güvenlik ve “Devlet Baba” anlayışını çok güzel ifade etmektedir. Osmanlı Devleti’nde, nüfusun çoğu tarım alanında çalışmakla birlikte, geniş bir el sanatları faaliyeti de bulunmaktaydı. Çalışanların gelirleri esas itibarıyla emek unsuruna dayandığından, çalışma gücünü kaybetmeleri veya yaşlanmaları, ailenin gelirini azaltmakta, zararların giderilmesi bakımından tarım kesimine göre daha az elverişli bir durum görülmektedir. Ortaya çıkan Sosyal Güvenlik gereksinimi zorunlu esnaf birlikleri(loncalar) bünyesinde “Orta Sandığı” veya “Teavün Sandığı” olarak adlandırılan dayanışma sandıklarının kurulmasına yol açmıştır. Karşılıklı yardım ve mutlak otoritenin geçerli olduğu lonca düzeninde sosyal tehlikelerin zararları kolaylıkla bertaraf edilmiştir İslam dininin, gereksinimi olanı gereksinimden kurtarmaya zorlayan fitre ve zekat kurumları ve çok gelişmiş durumda bulunan vakıf müessesesi, akrabalar ve komşular arası dayanışma anlayışı, doğal bir sosyal güvenlik düzeni oluşturmuştur. Osmanlı’da yardıma muhtaç herkes ve herşey için vakıflar kurulmuştur. Özellikle “ avarız vakıfları” sosyal güvenlik amacına yöneliktir. Arıza kelimesinin çoğulu olan “avarız” ile sosyal tehlikelerin zararları kastedilmektedir. Ayrıca bu vakıfların gelirleri ile kurulan çeşitli hayır kurumları (müessesatı hayriye) da bulunmaktadır. Osmanlı toprak düzeninin de sosyal güvenlik işlevi bulunmaktadır. Dirlik, Devletin kuru mülkiyetine sahip olduğu ve miri arazi olarak adlandırılan topraklardan bir kısmının yıllık gelirinin, belli hizmetler karşılığında bir kişiye verilmektedir. Dirlik sahipi (sipahi), arazinin maliki değildir. Toprağı işletir ve geliriyle orantılı olarak asker beslemekle, gereketiğinde teçhiz edip sefere yollamakla yükümlüdür. Dirliğin gelirinden “kılıç” adıyla anılan kısmı sipahinin şahsi geçimine ayrılmıştır. Devlet bütçesinden emekli aylığı bağlamasına devlet memurlarının emekliliğinde, doğrudan doğruya devlet bütçesinden bir miktar para tahsis edilmesi ise Osmanlı Devletinin yükselme devrinde başlanılmıştır. Yardımlaşma sandıklarının kurulması ise asker ve sivil devlet memurları için, aidat esasına dayanan sistem ise Tanzimatla birlikte başlayan batılılaşma hareketlerinden sonra gelişmiştir. Batı ülkelerinin sanayi devrimini yapması ile Osmanlı Devletinin gerilemesi ile devletin zayıflaması ve bozulan sosyal koruma sisteminin olumsuz etkilerinden kurtulmak isteyen bazı çalışan gruplar, çeşitli yardımlaşma sandıkları kurmuşlardır. 1866’da Askeri Tekaüt Sandığı, 1881’de Sivil Memurlar Emekli Sandığı, 1890’da Seyrü Sefain Tekaüt Sandığı bunlara örnek verilebilir. Cumhuriyet Dönemini de haftaya bırakalım. Hoşça kalın, Sosyal Güvenlikle kalın…… Muammer Çiçek. 0542.278.15.75 |